Söylemsel Yapı
Anlatısal yapı ile beraber anlatının yüzeysel yapısını oluşturan söylemsel yapı, çözümleme sürecinin en somut ancak anlamsal ilişkiler ağının tespiti açısından en karmaşık yapısı olarak değerlendirilebilir. Söylemsel sözdizim ve söylemsel anlam olmak üzere iki bileşenden oluşan söylemsel yapı, genel olarak betisel ve izleksel yerdeşliklerle çözümlenir. Beti ve betisel yerdeşliklerin -ek olarak bazen de örge (motif)- söylemsel sözdizim bileşenine; izlek, izleksel yerdeşlik ve değerbilim/duygulanım çözümlemelerinin söylemsel anlam bileşenine ait olduğu söylenebilir.
1. Söylemsel Sözdizim
Söylemsel yapının ikili bileşeninden ilki olan söylemsel sözdizimi; beti, betisel yerdeşlik ve kimi zaman da betisel yerdeşliğin kalıplaşmış bir biçimi olan örgelerden oluşur. Bir anlatıda kişi, zaman ve uzamın anlatı kurgusuna işlevsel olarak hizmet eden anlamsal ilişkilerle birbirine bağlı bütünün her bir ögesi beti olarak adlandırılabilir. Anlatılardaki sözcükler, ilk olarak gücül hâldeki betiler olarak görülebilir. Ancak bir şeyin beti olabilmesi için mutlaka ya duyumsal olması ya da duyumsal bir çağrışımının olması gerekir. Başka bir deyişle betiler; gerçek dünyaya ait, beş duyu organından en az biriyle ilişkili sözcüklerdir. Bu yönüyle gösterge çizgelerinde beti terimi, Charles Sanders Peirce’te biçim, Saussure’de gösteren; Hjelmslev’de ise anlatım olarak karşılık bulur.
Betiler, bir anlamlı bütünde tikel olarak bulunmaz. Etrafında pek çok farklı beti vardır ve betiler, ancak diğer betilerle bir yönden anlamsal ilişki kurarak bir kavramın (buna izlek diyeceğiz) göstereni durumuna gelebilir. Betilerin kendi aralarında kurduğu bu anlamsal ortaklıklara betisel yerdeşlik (betisel yerlem) denir. Betisel yerdeşlikler, betilerden oluşur ve belli bir anlamlama alanına karşılık gelir. Yani bir biçim/gösteren/anlatım durumundaki betisel yerdeşlikler, bir başka kavramı gösterme işlevi üstlenir.
Betisel yerdeşlikler; kişi, zaman ve uzam olmak üzere başlıca üç türde değerlendirilebilir ancak sadece bunlardan ibaret değildir. Eylem, bakış açısı, nesne vb. ögeler de betisel yerdeşlik içinde değerlendirilebilir. Bir anlatıda pek çok betisel yerdeşlikten söz edilebilir. Bu yerdeşlikler, her ne kadar farklı ögelerden oluşsa da bir şekilde birbiriyle bağıntılı olmalıdır. Çünkü kişi, süre, uzam, nesne gibi yerdeşlikler ancak birbiriyle bağıntılı olduğunda anlamlı bütün oluşur.
Kişisel Yerdeşlikler
Anlatını temel yapı ögelerinden biri kişidir. Anlatı kişisinin kurgulanışında betilerden faydalanılır. Kişilik kurgusu, anlatı bütüncesinin tamamına yayılmış ve birbiriyle anlamsal bağ kurarak bir kişi yerdeşliğine karşılık gelen betiler aracılığıyla sağlanır. Anlatı kişileri; ruhsal-fiziksel özelliklere, eylemlere ve diğer insanlarla kurduğu ilişkilere özgü betiler ve bu betilerin oluşturduğu betisel yerdeşlikler ile kurgulanır. Bu kurgusal olgu yani betisel yerdeşlikler ile anlatı düzleminde gerçek dünyaya gönderimde bulunan kişiler oluşturulur. Kişi yerdeşliği de kendi içinde çeşitli sınıflamalar ile değerlendirilebilir. Anlatı kişilerinin betisel yerdeşlikleri, benzerlik ve karşıtlıklarıyla anlamlamaya katkı sağlar. Anlatı kişilerinin eylemleri ve eylemlere özgü betisel yerdeşlikler, anlatının gelişim ve dönüşüm evrelerini belirleyici bir işlev üstlenir. Eylemsel yerdeşlikler, olay veya durum bildirebilirler.
Zamansal Yerdeşlikler
Anlatıda zamansal yerdeşlik; anlatı zamanı ve anlatma zamanı olmak üzere başlıca iki biçimde bulunur. Anlatı zamanı, buna öykü zamanı da denebilir, anlatı olaylarının gerçekleştiği ve anlatı kişilerinin içinde bulunduğu zamanı ifade eder. Anlatma zamanı ise anlatı olaylarının, kurmaca zaman diliminin okura aktarıldığı zamanı belirtir Anlatı zamanı ile anlatma zamanına özgü betiler ve betisel yerdeşlikler; süredizimsel, geriye dönüş, geriye sapım, önceleme, ara verme, eksiltili anlatma, özetleme vb. zamansal görünümlerle anlatıda yer alabilir. Anlatı içinde birbirinden farklı özellikler gösteren zamana ait tüm betiler çeşitli betisel yerdeşliklere karşılık gelir ve diğer betisel yerdeşliklerle bağıntılanarak anlatının söylemsel yapısını oluşturur.
Uzamsal Yerdeşlikler
Anlatıda uzamsal yerdeşlik, uzama özgü betilerin oluşturduğu yerdeşliği ifade eder. Uzama özgü beti ve betisel yerdeşlikler ile okurun belleğinde kurmaca bir uzam yaratılır. Anlatı kurgusunun uzamsal düzlemi, bir gerçekliğe gönderimde bulunabildiği gibi tamamen kurmaca da olabilir. Uzam, yatay/dikey, burası/orası veya durağan/devingen vb. biçimlerde sunulabilir. Anlatı bütüncesinde uzamlar arasındaki karşıtlıklar anlamlama sürecine katkı sağlayarak farklı işlevleri yerine getirir. Başlangıç uzamı, eylemin gerçekleştiği uzam, değişen uzam gibi betisel yerdeşlikler dekor işlevini veya dönüşümü sağlayıcı bir işlevi yerine getirebilir.
Betiler/betisel yerdeşlikler, anlatılarda kullanıldıkça bir süre sonra basmakalıp bir hâl alabilir. Gökten üç elma düşmesi, kırk gün kırk gece düğün yapılması gibi biçimlerde kalıp betiler/betisel yerdeşlikler ortaya çıkabilir. İşte bu tür beti ya da betisel yerdeşliklere örge, yani motif denebilir. Örgeler, kalıplaşan ve tekrarlayan betisel yerdeşlikleri ifade eder. Her örge, beti ya da betisel yerdeşliktir ancak her beti ya da betisel yerdeşlik örge değildir. Bir betisel yerdeşliğin örge olabilmesi için aynı yapının farklı anlatılarda tekrarlar sonucunda ortak bir anlam alanına gönderimde bulunan bir biçime ulaşmış olması gerekir. Örgeye birbirini yapısal olarak tekrar eden anlatısal yapılarda daha çok rastlanılır. Bu da bizi daha çok halk edebiyatı incelemelerine götürür. Örgelerin özellikle masallarda çok önemli yeri vardır ancak pek tabii sadece masal değil, her türlü anlatı da örge kullanabilir.
Anlatıyı oluşturan betileri, betisel yerdeşlikleri ve örgeleri tespit etmekle bırakılmamalı devamında bu kavramların gerek kendi aralarında gerek yapıyla kurdukları ilişkiler anlamsal yönden incelenmeli ve birtakım anlamsal tespitler ortaya konmalıdır.
Betiler, betisel yerdeşlikler ve örgeler, gösteren (anlatım) olarak elbette gösterilenle (içerikle) ilişkilidir. Gösteren varsa gösterileni, anlatım varsa içeriği mutlaka vardır. Bu nedenle bu biçimsel ögelerin daha soyut düzlemde anlamsal birtakım karşılıkları olacaktır. Bu da söylemsel sözdizimden söylemsel anlama doğru ilerlenmesi gerektiğini gösterir.
Söylemsel sözdizimdeki tüm ögeler, söylemsel anlamın bir ögesi olan izlek ile de ilişki içindedir. Bu kavramlar, izleğin altbirimi olarak nitelendirilebilir. İzlek, bu altbirimlerin üstünde konumlanır. Dolayısıyla izleğin daha soyut olduğu, duyumsallık ya da duyumsal çağırışım gerektirmediği söylenebilir.
2. Söylemsel Anlam
Söylemsel yapının ikinci bileşeni olan söylemsel anlam; izlek, izleksel yerdeşlik ve değerbilim (duygulanım) ögelerinden oluşur. Bu bölüm, genel olarak anlam, anlamlama, gösterilen ya da içerikle ilişkilidir.
İzleksel Yerdeşlik
Söylemsel yapının ikinci düzeyi olan söylemsel anlamda izlek ve izleksel yerdeşlik; beti, betisel yerdeşlik veya örgenin imlediği anlam alanına karşılık gelir. Betisel yerdeşlik, gösteren olarak kabul edildiğinde izlek gösterilen olarak değerlendirilir. Dolayısıyla bir metni anlamlı hâle getirmek isteyen okur ya da çözümleyici, o metni anlamlamalıdır. Anlamlama ise anlatım ve içerik düzlemlerinin ilişkilendirilmesiyle olur. Başka bir deyişle anlatım ve içerik arasında kurulacak doğru bağıntı, o anlatının anlaşılmasını sağlar. Ancak anlamlama konusu her zaman, bir parça öznellik taşır. Çünkü anlatımın (gösteren) hangi içerikle (gösterilen) eşleşmesi (bağıntı kurması) gerektiği konusu, çözümlemeciden çözümlemeciye değişebilir. Söz gelimi Sessiz Gemi şiirini bütün olarak bir gösteren kabul edersek bu gösterenin hangi gösterilene karşılık geleceği konusunda tam olarak uzlaşılmış değildir. Kimileri bunun bir ayrılık ya da yolculuk şiiri olduğunu söylerken kimileri de ölümü anlatan bir şiir olduğunu söyler.
Yapısalcı bakışla şairin ne anlatmak istediğini (anlamlamayı) belirlemediğine göre burada anlamlamayı sağlayacak olan göstergebilimcidir. Göstergebilimci; betiler ve betisel yerdeşlikler varsa örgelerden hareketle bir içeriğe doğru ilerler. Bu gösterenlerin neyi gösterdiği konusunda bilimsel disiplinden ve mantıksal ilkelerden ayrılmadan çıkarımlarını yapar. Ulaştığı şey ise izlektir. İzlek, eski bir deyişle tema, gösterilendir, bir anlatımın içeriğidir. Bir anlatıda “Ne anlatılıyor?” sorusunun yanıtıdır.
Elbette bir anlatıda çok sayıda izlek yer alabilir. Anlatıda tespit edilen izlekler de kendi aralarında ilgi kurarak izleksel yerdeşliği oluşturur. İzleksel yerdeşlik, tıpkı betisel yerdeşlik gibi derleyip toplayıcı bir işlev üstlenir. Bir anlatıda ne kadar izlek varsa bu izlekler birbirleriyle bir biçimde bağıntılıdır. Kimi izlekler, yakın kimileri uzak olarak temel izlekle bağıntı içindedir. Bu yakınlık/uzaklık ölçütünde izlekleri birbirine bağlamak ve oradan yeni bir izleğe (izleksel yerdeşliğe) ilerlemekgerekir. İzleksel yerdeşlikle beraber anlatı, daha da yalınlaşır, temel yapıya daha da yaklaşılır. Zaten bu izleksel yerdeşlikleri tespit etmek, her ne kadar söylemsel yapı çözümlemesinin amacıysa da çözümleyici yörüngenin son aşaması olan temel yapıya ulaşmak için gerekli bir süreçtir. Bu izleksel yerdeşlikler, temel yapıdaki çözümlemelerin esas ögeleri olacaktır. Bu çözümlemeler, sonucunda anlatının temel izleğine, başka bir deyişle bir gösterenler bütünü olarak anlatının neyi gösterdiğini, gösterileninin (içeriğinin) ne olduğuna ulaşılacaktır.
Değerbilim
Beti ve betisel yerdeşlik, duyumsal düzey; izlek ve izleksel yerdeşlik, kavramsal düzey; değerbilim ise törel, güzelduyusal, mantıksal vb. düzeylerle ilgilidir. Betiler, izlekler ve yerdeşliklerin tamamı; bir şekilde bir değer durumuyla ilişkilidir ve bir şekilde bir değerle değerlendirilebilir. Değerin ölçüt alınarak yapılan değerlendirmelere değerbilim ya da duygulanımsal değerlendirme denir. Söylemsel yapı gibi diğer yapılarda da (anlatısal ve temel yapı) her zaman var olabilen değerbilim (duygulanım), anlatının birey ya da toplum kökenli değer anlayışıyla bir kez daha gözden geçirilir. Bu değerlendirme sıklıkla esenlikli/esenliksiz karşıtlığıyla yapılır.
Anlatının her yapısal ögesinin bir değeri ve bu değerin duygulanımsal bir karşılığı söz konusudur. Yüzey yapıda tespit edilen ögelerin gönderimde bulunduğu duygulanımsal durumlar başlıca esenlikli ya da esenliksiz durum olarak değerbilimsel açıdan çözümlenir. Ancak ögeler, mutlaka bu ikili karşıtlıktan bir duruma ait olmak zorunda değildir. Esenlikli ya da eseliksiz olarak nitelendirilemeyecek duygulanımsal durumlar da olabilir. Temel yapıda daha detaylı görüleceği üzere göstergebilimsel dörtgen aracılığıyla esenlikli/esenliksiz karşıtlığı, şu olanakları da sağlar:
1. Esenlikli
2. Esenlikli değil
3. Esenliksiz
4. Esenliksiz değil
Bir dörtgenin dört köşesini oluşturan duygulanımsal durumlar, göstergebilimciyi çözümlemesinde esenlikli/esenliksiz karşıtlığına sıkışmaktan kurtarır. Çünkü herhangi bir öge, her zaman esenlikli ya da esenliksiz olmak zorunda değildir. Yansız da olabilir (esenliksiz değil + esenlikli değil), karmaşık da olabilir (esenlikli + esenliksiz) ya da olumlu (esenlikli + esenliksiz değil), olumsuz (esenliksiz + esenlikli değil) belirleyim karakteri de sergileyebilir. Elbette tüm bu duygulanımsal durumlar, göstergebilimcinin bakış açısına göre değişiklik gösterecektir. Ancak bu ve buna benzer daha ayrıntılı çözümlemeler, söylemsel yapıyı aşacaktır. Bu yüzden daha ayrıntılı çözümlemelerin temel yapıda yapılması gerekecektir.
Bu çalışmaya atıf yapmak için e-kaynakça
Söylemsel Yapı. Türkiye Göstergebilim Çevresi. <https://turkgostergebilimi.com/soylemsel-yapi/> … / … / … (erişim tarihi).