Kısa Öykünün Uzun Göstergebilimi – Giriş
Dr. Kaan Tanyeri
Batı edebiyatında short story, short short story ya da flash fiction gibi çeşitli türleri bulunan kısa öykünün (Türkçede minimal ya da küçürek öykü de denir) Türk edebiyatında üretim bakımından pek de karşılık bulamadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ferit Edgü dışında bu türe ağırlık veren birkaç yazarımız daha olmasına karşın edebiyatımızda kısa öykü, önemli bir yer edinememiştir.
Öykü, düzyazı türleri içinde daha yoğun anlatıma sahip bir türdür. Bir öykü, ne kadar az sözcükten oluşuyorsa o denli özlüdür denebilir. Ferit Edgü’nün deyişiyle “yalınlığa, daha çok yalınlığa, artık hiçbir fazlalığı içinde barındırmayan yapıya” (2019: 8) ulaşıncaya kadar fazlalıklarından arınması gereken kısa öykü ise öyküye göre çok daha özlüdür. Bu yönüyle kısa öykü, bir şiir gibi ince ince işlenmeli ve özenle kurgulanmalıdır. Ancak öze ulaşmak için alınacak her önlem; bir sözcüğü, bir cümleyi ve bu anlatımların içinde barınan bazı kişileri, zamanları, uzamları, olayları, durumları ya da açıklamaları da anlatının dışında bırakmaya yönelik alınmış olabilir. Dolayısıyla kısa öykülerde anlatmaktan çok susuş, konuşmaktan çok yutkunuş, belirginlikten çok belirsizlik, açıklıktan çok gizem vardır. Denebilir ki kısa öyküler, aşırı eksiltili öykülerdir.
Kısa öykünün aşırı eksiltili olması, anlamlamanın zorlaşmasına hatta kimi zaman da tam anlamıyla olanaksızlaşmasına yol açar. İçerik ve anlatım arasındaki bağıntı (Barthes, 2016: 84) olan anlamlama (anlamlandırma); gösterenin neyi gösterdiğini tespit etmek, gösteren ve gösterileni en doğru biçimde bağıntılandırmaktır. Ancak aşırı eksiltili anlatımı olan kısa öykünün gösterilenine-içeriğine nasıl ulaşılabilir? Pek tabii, okur, eksiltili yapıları belli mantık silsilesi içinde dolduracaktır. Anlamlamanın bir şekilde sağlanabilmesi için anlatıyı yorumlamak, eksik izlenceleri (durum ve dönüşümler) gidermek ve böylece öznel de olsa anlatıyı tamamlamak gerekir. Aksi hâlde bir anlamlı bütün olarak düşündüğümüz yapılar, anlamsız olarak nitelenebilir.
Her anlatı, bir yerde eksiltilidir. Hiçbir anlatı, dört başı mamur bir şekilde olarak sunulmaz. Böylesi; zaten yazınsallık da taşımaz, yalnızca haber niteliği taşıyabilir. Anlatıların, yazınsallığını oluşturabilmesi için türlü tekniklerin yanı sıra eksiltili anlatımlara da başvurması sıradan bir durumdur. Ancak eksiltinin yoğunluğu, büyüklüğü, sıklığı önemlidir. Kısa öyküler, eksiltilerin belki de en fazla olduğu yazınsal türdür. Dolayısıyla üretim aşamasında eksik bırakılan yerler, okuma ya da çözümleme aşamasında öyle ya da böyle doldurulacağına göre yazınsal türler içinde en fazla tamamlanma gereksinimi duyacak tür, elbette kısa öykü olacaktır. Bu da okurun ya da göstergebilimcinin daha fazla çaba göstermesini koşullar.
Okur, kısa öyküyü tamamlamak için her ne kadar ek bir mücadele gösterecekse de bu, önünde sonunda göstergebilimciye göre karşılaştırılamaz bir kolaylıkta olacaktır. Çünkü okurun istediği gibi düşünebilme, istediği gibi öyküyü yorumlayıp tamamlayabilme özgürlüğü vardır. Kökünü bilimsel disiplinden almak zorunda olmayan bu mücadele, okurun abartıya kaçmadan öyküyü dilediği gibi bütünlemesiyle sonuçlanır. Peki, göstergebilimci bu durumda nasıl bir tutum sergileyecektir?
Göstergebilimcinin kısa öyküyü sunulmuş parçalarından çok, eksiltileriyle okumak zorunda olduğu bir gerçektir. Göstergebilimci, kısa öykünün sunulmuş parçalarıyla yetinemez. Eğer böyle bir yetinme olsaydı ortaya çıkacak çözümleme, son derece güdük ve yararsız olurdu. Anlamlama konusunda oldukça hassas olan göstergebilimci, verilenleri yeterli görmez. Verilenin dışındaki verilmeyene, söylenenin dışındaki söylenmeye, sunulanın dışındaki sunulmayana, gösterenin dışındaki gösterene ulaşmak; anlatının içerik düzleminde her türlü anlam ve anlamlama çalışması yapacak göstergebilimcinin kısa öykü çözümlemelerindeki en önemli görevidir. Öyleyse göstergebilimci, kısa öykü çözümlemelerinde genel karakterinden sapma göstererek yeni bir görev edinir: anlatıyı tamamlamak.
Anlatıyı tamamlama sorumluluğunu üstlenen göstergebilimci, bir okur kadar şanslı değildir. Bu şans yoksunluğunu özgürlük odağında değerlendirmek gerekir. Göstergebilimci, okurun anlatıyı dilediği gibi tamamlayabilme özgürlüğüne sahip değildir. Ancak böylesi bir rahatlığa sahip olmasa da anlatının tamamlanması bir gerçektir. Öyleyse sorulacak soru şu olmalıdır: Bir göstergebilimci, öznellikten uzak durarak anlatıyı nasıl tamamlayabilir?
Tabii, bu tamamlama anlatıyı tüm yanlarıyla tamamlamak olarak anlaşılmamalı. Hangi anlatı, her yanıyla tamdır-tamamlanabilir? Bizim buradaki kastımız; göstergebilimcinin durum–dönüşüm–durum zincirindeki kopukları onarması, bu zincirin halkalarında gizlenen gösterenleri keşfedip sunmasıdır. Ancak bunu yerine getirince göstergebilimci anlatıyı tamamlamış olur. Yazarın eksik bıraktığı yapıları doldurup anlatıyı tamamlarken göstergebilimci, hiç kuşkusuz bilimsel tavırdan uzaklaşmamalıdır. Her anlatı; önünde sonunda estetik haz verir, okurda belli duygular uyandırır. Göstergebilimci için anlatının verdiği bu estetik haz, en büyük tehlikedir. Eğer olur da göstergebilimci, anlatının verdiği hazla görevini yerine getirmeye kalkarsa bu, artık bilimsel bir çalışma olmaz. Olsa olsa sıradan bir okurun yaptığı öznel bir tamamlama olur. Bununla birlikte ütopik olarak göstergebilimcinin anlatıyı tümel bir nesnellikle tamamlayabileceğini varsayamayız. Bu, mantıklı bir varsayım olmayacaktır. Çünkü aşırı eksiltili anlatıları tamamlamak, öylesine soyut ve bilinmez bir şeydir ki belki de bu eksiltili yapıların nasıl doldurulması gerektiğini yazarın kendisi dahi bilmiyor olabilir. Anlatıyı üretenin dahi bilememe olasılığından söz edildiği yerde göstergebilimcinin tam bir bilimsellikle görevini yerine getirmesi nasıl beklenebilir?
Sonuç olarak şunları söylemeliyiz: Anlatıyı tamamlama sürecinde ister istemez yorum ve öznellik, göstergebilimcinin çalışmasına sinecektir. Bunu sıfırlamak, çözümlemeyi tamamen nesnelleştirmek mümkün değildir. Demek ki göstergebilimci, bir yerde öznel olmak zorundadır fakat bu öznelliğini nesnelliğin prangası altında sürdürmelidir. Göstergebilimci; anlatının türlü boşluklarını inancı doğrultusunda değil, anlatının imlediği biçimde tamamlamaya çalışmalıdır. Bazen anlatılar, çok fazla imlemez. Anlatıcının göstergebilimciye pek de yardımcı olmadığı durumlar olabilir. Zaten çoğunlukla kısa öyküler; tam olarak böyledir, göstergebilimcinin çözümleme sürecinde ona bir tür karşıgelen işlevi üstlenir, yani apaçık bir engelleyici konumundadır. Bu tür durumlarda göstergebilimcinin çalışması daha da zorlaşır. Anlatıyı tamamlamak için göstergebilimcinin birkaç değil, belki de onlarca olasılıktan söz edeceği durumlar olabilir ve göstergebilimcinin bu olasılıklardan hangisiyle anlatının tamamlanması gerektiği konusunda elindeki anlatıdan başka hiçbir yardımcısı yoktur. Bu olasılıklardan kimileri, mantığın daha fazla öne çıkardığı; kimileri ise mantıktan daha uzak olasıklar olacaktır.
Göstergebilimci, tüm olasılıkları hesaplamaya çalışarak bunları çözümlemesinde sunmalıdır. Olasılıkları belli bir ölçütle sıralayabilir ancak mantığın direttiği olasılıkları ilk sıralarda belirtmesi, daha doğru olacaktır. Tüm olasılıkları belirttikten sonra ne yazık ki öznel bir seçim yapmak zorundadır. Göstergebilimci; mantık doğrultusunda sıraladığı bu olasılıklardan birincisini seçmek, o olasılığı yapıya ait görerek anlatıyı tamamlamak zorundadır. Bazen mantığın aynı anda eşdeğer oranda direttiği farklı olasılıklar da söz konusu olabilir. Bu tür durumlarda göstergebilimci, eşdeğer diretmelerin tümünü birincil seçenek olarak görerek ve gerekirse anlatıları ayrı ayrı tamamlayarak ayrı ayrı çözümlemeler yapmalıdır. Farklı olasılıklar, anlatıların farklı şekillerde tamamlanmasını; farklı şekillerde tamamlanan anlatılar ise farklı çözümlemeleri koşullayacaktır. Göstergebilimcinin bu eksende yapacağı olasılık kökenli farklı çözümlemelerine varyant adı verilecektir.
Kaynakça
Barthes, Roland. (2016). Göstergebilimsel Serüven. (Çev. Mehmet Rifat ve Sema Rifat). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Edgü, Ferit. (2019). İşte Deniz, Maria. İstanbul: Alfa.
Bu çalışmaya atıf yapmak için e-kaynakça
Tanyeri, Kaan. Türkiye Göstergebilim Çevresi. <https://turkgostergebilimi.com/kisa-oykunun-uzun-gostergebilimi-giris-kaan-tanyeri/> … / … / … (erişim tarihi).
Dr. Kaan Tanyeri için yorumlar kapalı