Hayat Göstergeleştirmektir
-Kalevi Kull ile söyleşi-
Estonya’daki bir seminerde Kopenhag-Tartu Canlılar Göstergebilimi Okulu’nun kurucuları: (soldan sağa) Kalevi Kull, Claus Emmeche, Jesper Hoffmeyer, Frederik Stjernfelt.
Kalevi Kull kimdir?
Estonya’daki Tartu Üniversitesi Felsefe ve Göstergebilim Enstitüsünden kuramsal bir biyologdur. Kull, canlılar göstergebilimi alanına yaptığı katkılarla tanınıyor ve şu anda Uluslararası Canlılar Göstergebilimi Çalışmalar Derneğinin başkanı olarak görev yapıyor. En son kitabı Towards a Semiotic Biology: Life is the Action of Signs‘dır.
Kalevi Kull: Biyolojide şu anda epigenetik veya göstergebilimsel dönüşle yaşananlar, taslak hâldeki biyolojinin, embriyoloji ve gelişim biyolojisini kuran Karl Ernst von Baer’in yaptığı çalışma nedeniyle büyük ölçüde epigenetiğe dönüştüğü 200 yıl öncesine benziyor. Biyolojideki epigenetik egemenlik, baskın bir görüş olarak genetik taslak hâlindeki döneminin başlangıcı anlamına gelen 1930’ların Modern Sentezi’ne kadar sürdü. Şimdi, çok daha derin bir anlayışla hayatın ne olduğuna dair bahşedilen epigenetik bir görüşe dönmekle karşı karşıyayız.
“Hayat göstergeleştirmedir” tanımından hareketle yaşam; ilkel uygulamalardan kaynaklanan iskelesi veya sınırlılıklarının kalıtımı ile birlikte araştırma, yorumlama ve seçme kapasitesinin de kalıtımıdır.
Bu gerçekten de büyük bir değişikliktir ve Modern Sentez etrafındaki bu tartışma ise bunun sadece bir parçasıdır ve tabii, büyük, önemli bir parçası…
Suzan Mazur: Avrupa’da bilim, Amerika’dakinden bir parça daha felsefi görünüyor.
Kalevi Kull: Akademik bilgi ve yaratıcılık iskelesi, tarihi önemseyen bir yapıdır. Avrupa’da sahip olduğumuz komşu bilimsel kültürlerin çeşitliliği gerçekten rol oynayabilir. Her nasılsa her ülkenin kendine ait düşünce tarzı vardır. Anglo-Amerikan düşüncesi, Latin Amerika’dan aldığımız “autopoiesis” kavramından ortaya çıkan rekabeti öne çıkarırken Kıta Avrupa’sının geleneksel olarak daha fazla bütüncülüğü vurguladığını gözlemleyebiliriz ki her ikisi de birbirinden oldukça farklıdır.
Suzan Mazur: Canlılar göstergebiliminde belirtke oluşunu ve organizmaların belirtkelerle kendilerini nasıl yaptıklarını araştırıyorsunuz.
Kalevi Kull: Bu, sadece bir belirtke olmaktan öte bir durum. Bu anlam yaratmadır. Bu, anlamlı iletişimle ilgilidir ve diğer türdeki organizmalarının dünyayı nasıl gördüklerine, dünyayı nasıl modellediklerine götürür. Biyolojinin o kısmını, ders kitaplarından pek de öğrenemezsiniz.
Suzan Mazur: Bir keresinde evrimin esasen olan şey olduğunu mu söylediniz yoksa bunu söyleyen Stan Salthe miydi?
Kalevi Kull: Benim bakış açım şöyle: Hayatta kalmak için evrime ihtiyacımız yok, kendinizi yaşamda tutmak için evrim gerekli değildir. Genellikle herhangi bir evrim geçirmeksizin zaten bunu başarırız. Yaşamları boyunca koşullar değişirken canlı sistemleri yeniden düzenlemeler yapar, aksi takdirde hayatta kalamazlardı. Birkaç nesil bile, evrim için uzun bir zaman değildir. Evrim, yavaş bir süreçtir. Ancak organizmalar, evrimden kaçamaz; bu yine de olur. Organizmalar, gerçekleştirdikleri bazı değişimlerin geri döndürülemez olmasından kaçamaz. Biz de evrimden kaçamayız; sadece yaşayarak evrimi etkileriz.
Suzan Mazur: Canlılar göstergebilimi, bu noktada Modern Sentez’deki eksiklikleri tam anlamıyla giderebilecek yeterlikte bir bilim midir? İşlemsel kavramları yeterince geliştirildi mi?
Kalevi Kull: Bilimsel olduğu söylenebilen dilbilim kadar geliştirildiğini söylemek istiyorum. Dilbilimi, işlemler kavramlarla sözel modelleri ve insanlar arasındaki bildirişimi inceleyen bir bilim olarak kabul ettiğinizde, bu durumda diğer türler arasındaki duyumsanan çevre ve gösterge bildirişimini konuşuyorsak evet, canlılar göstergebilimini bilimsel olarak çalışabiliriz. Biz; yalnızca evrensel yasalarla ilgilenmiyoruz, aynı zamanda yaşamın kendi içinde üretmiş olduğu kural ve alışkanlıkları da araştırıyoruz. Bu; davranış, bildirişim, öğrenme ve yaratıcılığın önemli olduğu anlamına geliyor.
Suzan Mazur: Organizmalar nasıl oluyor da bu eski belirtkeleri hatırlıyor?
Kalevi Kull: Hücresel belirtkenin kalıtımı ya da öğrenme kapasitesinin kalıtımı arasında pek de bir fark yoktur ve bunun nasıl sürdüğünü biliyoruz. Öyleyse, bildirişim kapasitesinin kalıtımı… Her şeyin genlerde olmadığını kabul edersek burada özel bir şey yoktur.
Suzan Mazur: Canlıların göstergeleştirmesi, Rusça bir sözcük olan “biosemiotika”dan türetildi. Rus bilim insanları, şimdilerde bu araştırma alanında ne kadar etkin?
Kalevi Kull: Kültürler; farklı diller kullanır, farklı alışkanlıklarla yaşar ve belli ölçüde akademik kültürde de durum böyledir. Bilgiyi ya da anlamayı ölçemezsiniz, bunlar niteliksel görüngülerdir. Estonya, her iki dost arasında, Rusya ve Batı Avrupa arasında yer alır. Böylece bu farklı kültürleri anlamak, burada daha kolay olabilir. Canlılar göstergebilimi terimi, birkaç farklı yerde birbirinden bağımsız olarak türetilmiş gibi görünüyor.
Suzan Mazur: Estonya, eski Sovyetler Birliğinin bir üyesiydi.
Kalevi Kull: Doğru. Bu nedenle deneyimimiz daha zengin olsa da bu, iyi bir deneyim değildi. Yine de bu deneyimler, farklı görüşler sunar bize. Estonya, yeni bir sentez yapmak için iyi bir yer. Ancak canlılar göstergebilimine gelindiğinde Amerikan bilimsel çalışmaları, bizim için de önemlidir. Thomas Sebeok’un Bloomington’daki çalışmaları örneğin… Aynı zamanda Jakob von Uexküll’ün çalışmalarını da içeren Baltık-Alman ve Alman biyolojisi… Kuramsal biyolojinin öncülerinden biridir. 1920’de tamamen göstergebilimsel bakışı geliştiren kuramsal biyoloji üzerine ilk önemli monografilerinden birini yazdı. Uexküll, bizim üniversitemizdendi, Tartu’dan. Tabii, Tartu-Moskova Göstergebilim Okulu’nu da unutmamalıyız.
Suzan Mazur: Öyleyse canlılar göstergebilimi, sizin de dünyanızın bir parçası olan yerde, burada başladı.
Kalevi Kull: Her düşünce, ilkel düşüncelerden gelir. Belki Avrupa’da bu tarz düşüncelerden biraz daha fazlasını Danimarka, Çekya, Estonya gibi yerlerde bulursunuz.
Suzan Mazur: Protein sentezini göz önünde bulunduran belirtkenin ve canlılar göstergebiliminin işlevini anlamaktan ne kadar uzaktayız? Örneğin Denis Noble, sözde DNA kodu terminolojisinin azaltılması gerektiğini yazmıştır çünkü süreç, aslında daha çok, hücrenin içinden başka türlü eylemsiz DNA’yla kurulan bir bildirişim meselesidir. Noble, nedenselliğin döngüsel olduğunu söyler.
Kalevi Kull: Denis Noble’ın bu konudaki yaklaşıma son derece katılıyorum. Vurgu, göstergebilimsel anlamıyla biyolojik süreçlerin bildirişimsel yönleri üzerinde olmalıdır
Suzan Mazur: Fermilab, bizim bir hologramda, bir 2D dünyasında yaşayıp yaşamadığımızı araştırma hâlinde. Sizin düşünceleriniz nedir? Göstergebilim burada nasıl etkili olabilir?
Kalevi Kull: Fermilab’ın bu çalışmaları, yaşam üzerine değil. Erwin Schrödinger, kuantum fiziğinin yaşamı daha fazla anlamamızı sağlayamayacağını söylediğinde muhtemelen haklıydı. Ancak epistemolojiye olan ciddi katkılarıyla göstergebilim, kuantum fiziğini kapsayan modeller ve modellenenler arasındaki ilişkiyi anlamamızda yardımcı olabilir.
Farklı organizmalar, bu anlamda farklı dünyalarda yaşarlar çünkü zihinlerinde farklı modeller yaratırlar. Tıpkı çevrenin, ontogenez boyunca pek çok değişim geçirmesi gibi… Bir bebeğin dünyası, bir yetişkininkinden tamamen farklıdır. Bazı organizmalar için hiçbir uzam modeli yoktur. Dolayısıyla bu anlamda bazı türlere ve yaşam döngüsündeki aşamalara bağlıdır ve tabii ki dilyetisi ile beraber bilincimiz bir şey ekler. Bu organizmaların kullanabileceği belirtke tipleriyle ilişkilidir. Sadece insanlar, simgeler kullanabilir. Simge, uzamsal-zamansal dünyamızın hatta çok boyutlu olduğunu bile söyleyebileceğim dünyamızın temelidir.
*
Kalevi Kull ile yapılan bu söyleşi, https://www.huffpost.com/entry/life-is-semiosis-a-chat-w_b_7728736 bağlantısından alınmıştır.
Türkçesi: Kaan Tanyeri
Bu çalışmaya atıf yapmak için e-kaynakça
Hayat Göstergeleştirmektir: Kalevi Kull ile Söyleşi. (Çev., K. Tanyeri). Türkiye Göstergebilim Çevresi. <https://turkgostergebilimi.com/hayat-gostergelestirmektir-kalevi-kull-ile-soylesi/> … / … / … (erişim tarihi).