Anlatıların Üretim ve Çözümleme Yörüngesi
Bir dönüşüm sayesinde eski durumdan yeni bir duruma ulaşan her türlü izlenceye anlatı denebilir. Bu dönüşümü barındıran her türlü metin, anlatı olarak düşünülebilir. Post-modernizm, türlerin iç içe geçmesi (tedahül) nedeniyle anlatı terimini kullanmayı tercih eder. Post-modernizme göre roman, öykü, deneme hatta şiir gibi ayrı türlerin arasındaki ayırıcı çizgi kaybolmuş, türler girift bir ilişki ağına girmiştir. Gerçekten de bir post-modernist yapıt okunduğunda türü net olarak tespit edilemez ya da bu tespit oldukça güç ve yanlışlamaya büyük oranda izin veren bir tespit olur. Ancak anlatı terimi, anlatıbilimcilere göre türler arasındaki girift ilişkiden dolayı roman, öykü, masal, tiyatro, belki şiir gibi türlerin yerine kullanılmaz. Anlatıbilime göre bu adı geçen bu türler -ve daha başka hangi tür varsa- durum (1)→dönüşüm→ durum (2) değişimini takip ettiği için türü ne olursa olsun özünde bir anlatıdır.
Her anlatının bir yaratıcısı vardır. Buna metin üreticisi, anlatı üreticisi, sanatçı, yazar, şair gibi isimler verilebilir. Yazar/şair, üretmek için daima dürtülenir. Küçük bir an; geçmişi anımsama; bir kişiyle, olayla ya da durumla karşılaşmak; bu kişi, olay ya da durumlara tanık olmak ya da müdahil olmak; modern insanın sorunları (yalnızlık, bunalım, sıkıntı vb.), maddi ve manevi sorunlar gibi çok geniş bir uyarıcı evreni, yazar/şairi üretmek için dürtüleyecek gücül uyarıcılardır. Yazar/şair, herhangi bir uyarıcıdan ya da uyarıcılardan etkilenerek üretmeye, anlatısını ortaya koymaya karar verir. Anlatının kararının verildiği bu ilk ana “anlatının tohumu” diyebiliriz. Anlatının tohumu, tıpkı ana rahmi gibi anlatının zihne düştüğü başlangıç aşamasıdır. Anlatı sürecinin oluşumu, bu tohumun yazar/şairin zihnine düşmesiyle başlar. Ancak yazar/şairin zihninde sadece bir karar vardır ve belli belirsiz de bir konu oluşmaya başlamıştır.
Yazar/şair, tam olarak hangi izleği (tema) ele alacağını zihninde biçimlendirmeye başlar. Bu aşama içeriğin tözü aşamasıdır. Danimarkalı dilbilimci Louis Hjelmslev’in (1969) gösterge taksonomisindeki kavram olan içeriğin tözü (bu bölümde Hjelmslev’e epey atıfta bulunulacaktır) “biçimlenmemiş düşünce yığını” olarak yazar/şairin zihninde harekete geçer. İçeriğin tözü, zihnimizdeki tüm göstergeler, bu göstergelerin düzenlenişi, bu göstergelerin kendi aralarındaki ilişki ağı vb. olmak üzere her şeydir. İçeriğin tözü; yazar/şairin öğrendiği dil, sözcükler, kültür, deneyim vb. ögelerden oluşur. Kısaca içeriğin tözü, bir insanın dış dünyadan soyut ya da somut olmak üzere alımlayarak zihnine kaydettiği her şeydir. Bu töz, yalnızca dünyayı alımlarken işe koşulmaz. Aynı zamanda içeriğin tözüyle düşünmeye başlar, yine içeriğin tözüyle kendimizi anlatma sürecini başlatabiliriz.
Yazar/şair de bir dürtü sonucu üretime karar verdiğinde içeriğin tözünü harekete geçirir. İçeriğin tözündeki bileşenler, belli bir izleği kuşatır. Yazar/şair, bu biçimsiz yığını yavaş yavaş biçimlendirerek zihninde cümlelere dökmeye başlar. Artık töz; belli biçimlere bürünerek sözdizimsel/anlamsal sürece girmiş, eklemlenmeye başlamıştır. Bu aşamaya yine Hjelmslev’in terimiyle içeriğin biçimi diyeceğiz. İçeriğin biçimi; içeriğin tözünü biçimlendiren, onu birtakım yalın eklemlenme süreçlerine sokan aşamadır. Bu eklemlenmeler neler olabilir? Söz gelimi anlatı birtakım karşıtlıklar üzerine kurgulanmışsa bu karşıtlıklar kendi aralarında birtakım ilişkiler kurarak anlatıyı biçimlendirebilir ya da anlatıyı yaşayacak işlevsel kişiler (eyleyenler) belirlenerek anlatıya yön verebilir. Bir başka örnek olarak anlatı kişileri (oyuncu, eden, aktör, karakter vb.) belli bir uzam ve zaman içinde anlatının özneleri olarak anlatıyı yaşayabilir. Daha pek çok örnek verilebilir. Tüm bunlar, anlatının yavaş yavaş somutlaşma sürecindeki eklemlenme süreçleri olabilir.
İçeriğin biçimiyle yukarıda örneği verdiğimiz tüm bu gelişmeler, düzenleyimler, yaratımlar, kurgulamalar, eklemlemeler yazar/şairin zihnindedir. Yazar/şair, bu kurgusunu metinselleştirmeye (metin hâline getirme) hazır olduğunda yazmaya koyulur, başka bir deyişle artık anlatma süreci başlar. Bu anlatma süreci, Hjelmslev’in sözünü ettiği iki bölümü kapsar: Anlatımın tözü ve anlatımın biçimi. Anlatım düzlemi çok somut bir düzlemdir. Şu an okuduğunuz sözcükler, cümleler anlatım düzlemini örneklendirmektedir. Anlatımın tözü ise bu sözcükleri, cümleleri ortaya koyan seslerdir (harf). Sesler, birtakım eklemlenme sürecine girerek heceleri, heceler sözcükleri, sözcükler cümleleri, cümleler paragrafları ve paragraflar anlatıları oluşturur. Elbette her anlatı, paragraflardan oluşacaktır diye bir şart da yoktur. Gabriel Garcia Marquez’in Bebek Patikleri öyküsü bir anlatıdır ve birkaç sözcükten oluşur: “Satılık: bebek patikleri, hiç giyilmedi.” Ancak ne kadar kısa ya da uzun olursa olsun, durum-dönüşüm-durum formülünü sağlıyorsa o bir anlatıdır ve bu nedenle Bebek Patikleri de bir anlatıdır.
Anlatılar, içeriğin tözünden üretilmeye başlanır ve bu üretim, anlatımın biçiminde sona erer. Bir anlatı, özetle üretilirken şu aşamaları izler:içeriğin tözü
↓içeriğin biçimi
↓anlatımın tözü
↓anlatımın biçimi
Anlatımın biçimi sürecini tamamlayan bir anlatı, artık bitmiş ve metinselleşmiştir demektir. Elbette bir anlatının nasıl üretildiğini farklı şekillerde betimlemek mümkündür. Örneğin çok yalın olarak şöyle de betimleyebiliriz:soyut yapı
↓somut yapı
Göstergebilimin daha sık kullandığı hâliyle şu şekilde de betimleyebiliriz:temel yapı
↓derin düzey anlatısal yapı
↓yüzeysel düzey söylemsel yapı
↓yüzeysel düzey metinselleşme yüzeysel dil düzeyi
Her ne biçimde olursa olsun, anlatının bir şekilde betimlenen üretim yolunu (yörünge) izlemek, göstergebilimciye bir anlatıyı nasıl çözümleyeceğinin de anahtarını verir. Bu süreç, tam tersine izlenirse göstergebilimsel çözümleme yörüngesi ortaya çıkar. Göstergebilimin sıklıkla kullandığı betimleme yörüngesini takip edersek göstergebilimcinin çözümleme yörüngesi şöyle olacaktır:temel yapı
↑derin düzey anlatısal yapı
↑yüzeysel düzey söylemsel yapı
↑yüzeysel düzey metinselleşme yüzeysel dil düzeyi
Göstergebilimci, çözümleme nesnesi (konudil) yapacağı metni/anlatıyı belirledikten sonra kesitler, bu kesitlerin ise her birini yukarıdaki yörüngeye uyarak çözümlemeye başlar. Önce söylemsel yapıyı ve arından sırasıyla göstergesel-anlatısal yapılar ile temel yapıyı betimler. Böylece hem anlatının yani bir anlamlı bütünün üretimini betimlerken hem de bu anlatının taşıdığı anlamların tümüne birden ulaşmaya çalışır. Eğer yapabilirse temel yapıda gizil hâlde bulunan anlamları da keşfederek çözümlemesini bitirir. Anlatının üretim ve anlatıyı çözümleme yörüngesini Denis Bertrand’ın (2000: 29) sunduğu tablodan da takip edebilir:
Söylemsel Yapılar: | Betisel yerdeşlikler (kişi, uzam, zaman) İzleksel yerdeşlikler |
Göstergesel-Anlatısal Yapılar: | Eyleyenler çizgesi (eyletim-edinim-edim-yaptırım) Eyleyensel sözdizim (özne, nesne, gönderen, karşıözne; anlatısal izlenceler; anlatısal yörünge) Kipsel yapılar (istemek, bilmek, zorunda olmak, yapabilmek ya da olabilmek ve bunların olumsuzları) |
Temel Yapılar: | Temel anlam ve temel sözdizim (göstergebilimsel dörtgen) |
Bu tabloyu yukarıdan aşağı sırasıyla takip etmek, göstergebilimsel çözümlemenin adım adım yapılacak işlemlerini gösterecektir. Bir anlatının nasıl oluştuğunu merak eden kişi ise tabloyu aşağıdan yukarı sırasıyla takip edebilir.
Sonuç olarak anlatılar, üretilirken bir yörünge izler ve bu izlenen yörünge, tam tersine takip edilirse anlatının çözümleme yörüngesi belli olur. Bu ilke, göstergebilimciye çözümlemesinde rehber işlevi görecektir.
Kaynakça
Bertrand, D. (2000). Précis de Sémiotique Littéraire. Paris: Nathan.
Hjelmslev, L. (1969). Prolegomena to a Theory of Language. (Çev. F. J. Whitfield) Madison: The University of Wisconsin Press.
Anlatıların Üretim ve Çözümleme Yörüngesi. Türkiye Göstergebilim Çevresi.
<https://turkgostergebilimi.com/anlatilarin-uretim-ve-cozumleme-yorungesi/> … / … / … (erişim tarihi).